top of page

Neden 'Taksim Tutsaklarına Özgürlük' Kampanyası

 

31 Mayıs’ı 1 Haziran’a bağlayan şafak vaktiyle beraber Taksim’deki protestocuların çadırlarına polisiyle, gaz bombalarıyla, iş makineleriyle saldıran devlet, sıradan görünen bir eylemin kıvılcımlarının bütün bir ülkeyi özgürlük ateşiyle yakacağını hesaba katmamıştı. Çadırlara yönelik saldırının baş eğmez bir tutumla yanıtlanması bir ülkeyi baştan ayağa direnmeye iten ve bir halkın yolunu aydınlatan bir şimşek rolü oynamıştır. 

 

Öyle ki devlet, 30 yılı aşkın bir süreden bu güne ırkçı, şoven duygularla zehirlenen ve gözleri gerçeği görmeyen bir halk yaratmış olmanın rahatlığıyla söz, düşünce, örgütlenme, eylem özgürlüğüne karşı baskıcı yasalarla binlerce aydını, ilericiyi, gazeteciyi, cezaevlerine doldurmuş, toplumda bir korku kültürü yaratma çabası sergilemiştir. Devlet Alevileri, Kürtleri, sosyalistleri, LGBT bireyleri, Ermenileri, kısacası Türkiye topraklarında yaşayan inanç ve azınlıkları yaptırımcı, gerici, zora dayalı yaklaşımlarla ötekileştirmiş ve yok saymıştır.

 

AKP’nin tekçi, ırkçı, gerici baskı ve uygulamalarına karşı öfke biriktiren milyonlar,  hükümetin İstanbul Taksim meydanındaki Gezi parkını yıkıp yerine AVM yapma kararına karşı isyan ederek meydanları ve sokakları zapt ettiler. Halkın patlayan öfkesinin karşısında çaresizliğe düşen Erdoğan hükümeti, tüm şiddet mekanizmalarını kullanarak diktatörlüğünü bir kez daha kanıtladı.  

 

Gezi parkıyla başlayıp, bir halk isyanına dönüşen bu süreçte beş kişi katledildi. Ülkeyi bir açık hava gaz odasına çeviren devlet, bir insanlık suçu olan işkenceyi sokaklara taşıdı. Ankara’da kafasına kurşun sıkılarak katledilen Ethem Sarısülük’ün katili deşifre olmasına rağmen devlet tarafından ödüllendirildi.  Hükümet istifa talebiyle şiddet ve korku duvarını yıkan milyonların talebine karşılık, devlet onlarca devrimci, ilerici, sosyalist kişi ve kuruma saldırarak, gözaltına alıp tutuklayarak içine düştüğü çaresizliğini gizlemeye çalıştı.  Bütün bir ülkeyi polis şiddeti ile cehenneme çeviren AKP, burjuva medyayı tamamen susturmanın rahatlığı ile her geçen gün saldırının ve şiddetin dozunu arttırmaya devam ediyor.

 

AKP Taksim’in intikamını almak için başta ESP, Atılım Gazetesi, Özgür Radyo ve Etkin Haber Ajanı, SGD olmak üzere SDP, Halk Evleri gibi daha birçok kuruma saldırmış ve onlarca kişiyi gözaltına alarak tutuklanmıştır. Parti binaları, gazete büroları, radyo binasının kapıları kırılarak içeri girilmiş, dağıtılmış ve bütün teknik malzemelerine el konulmuş veya kırılmıştır. AKP’nin zulmüne boyun eğmeyen milyonlarca insanın vicdanı olan sosyalist basın ve Ezilenlerin Sosyalist Partisi’nin halkın yanında yer alması devletin saldırılarının hedefine oturmasına vesile olmuştur. Kendi sistemine karşı çıkan herkesi, her kurumu ve örgütü marjinal, terörist olarak lanse eden Erdoğan ve iktidarının polis gücü sosyalistleri zor kullanarak gözaltına almıştır. Ancak devletin 31 Mayıs'tan bugüne, halk hareketine karşı takındığı tutum kabul edilemez.

 

Bizler devletin bu haksız, hukuksuz uygulamalarına maruz kalan kişi ve kurumlarla dayanışmak için bu kampanyayı başlatmış bulunuyoruz. Hedefimiz Türk devletinin halk hareketine karşı uyguladığı baskı ve şiddeti teshir etmek ve Taksim direnişçiler ile uluslararası dayanışmayı yükseltmektir. Katil polisler hakkında gereken işlemler yapılmalıdır. Milyonların söz, eylem, örgütlenme ve düşünce özgürlüğüne saygı gösterilmelidir.  Zulme ve baskıya karşı direnmek haktır. Demokratik talepleri için direnen insanlara uygulanan devlet terörü ve şiddet derhal sona erdirilmeli ve Taksim direnişçilerinin tümü serbest bırakılmalıdır.

 

Taksim Ayaklanması Süreci ve Gerçekler

31 Mayıs günü İstanbul Taksim meydanında bulunan Gezi Parkında ağaçların sökülmesi üzerine gelişen tepki, Türkiye ve Dünyaya yayılarak tarihe Taksim direnişi olarak kaydedildi. Taksim direnişiyle birlikte halk yaşam biçimlerine, tek tipleştirmeye, sosyal ve politik özgürlüklerini kısıtlayan her türlü uygulamaya karşı öfkesini milyonları bulan,  76 şehre yayılan görkemli bir halk ayaklanmasıyla dile getirdi. Günlerce, haftalarca Taksim meydanını dolduran yüz binler bugüne kadar kendilerine dayatılan yaşam biçimine, uygulanan gerici politikalara, inanç ve etnik kimliklere, kadın ve gençliğin yaşam tarzına AKP tarafından sürdürülen saldırılara karşı sokakları özgürleştirirken, aynı zamanda her şeye yasak diyen bir rejime karşı susmayacaklarını, sinmeyeceklerini de ilan ettiler. Yıllarca Alevi-Sünni, Kürt-Türk, eşcinsel, Ermeni, Rum diyerek ayırdığı milyonlar, Taksim ayaklanmasında aldatıldıklarını fark ettiler ve kardeşlik köprüsünü kurdular.

 

31 Mayıs günü başlayıp bugün halen değişik biçimlerde sürdürülen Taksim direnişinin başlangıç noktası, Gezi parkının yok edilmesi, AKM'nin AVM yapılarak rant elde edilmesi ve tarihte Alevilere yönelik katliamıyla bilinen Yavuz Selim'in adının 3.köprüye verilmesi planlarına karşı başta Türk halkı olmak üzere bir çok toplumsal kesimin tepkisini almasıyla oldu. Ancak bugüne kadar AKP ve Erdoğan'ın tüm toplumu Alevi-Sünni, zengin-fakir; alkol alanı dışlayan, yaşam ve giyim tarzından ötürü ya da cinsiyet tercihinden dolayı ötekileştirilen, Kürt olana ırkçı saldırılarla yaşamı cehenneme çeviren politikaları tüm toplumsal tabakalarda biriken öfkeye ve tepkiye neden olmuştur. En temel demokratik haklara yönelik pervasızca saldıran AKP hükümeti ve Erdoğan, eyleme çıkan işçi ve emekçiye 'baldırı çıplak, ayakların baş olması' yada sosyalist, demokrat parti ve kurumlara terörist, provokatör; hakkını arayan herkese 'dış mihrak vb' tanımlamalarla saldırmaktadır. Taksim direnişi sürecinde de sokaklara çıkan milyonlarca insana 'çapulcu, provokatör, faiz lobisi, iç ve dış mihraklar, marjinaller' diyen Tayyip Erdoğan, onların en küçük demokratik hak ve taleplerine kulağını kapatarak saldırganlıkta ısrar emektedir. Ancak direniş sürecinde rejimin ve başbakanın tüm bu hakaret ve saldırılarını boşa çıkaran direnişçiler, Gezi Parkı’nın yok edilmesine karşı mücadeleyi kazandılar.

 

İşkenceye '0' tolerans diyerek AB üyelik sürecini sürdüren Erdoğan, ülkenin demokratikleşmede büyük adımlar attığını iddia ediyordu. Avrupa devletleri ve kamuoyu ise bu süreci önemseyerek Türkiye Başbakanına ve devletine destek sunmaktaydı. Oysaki Türk rejiminin demokratikleşmede bir adım dahi atmadığını; işkencenin, katliamların, tutuklama terörünün, kendisinden olmayana karşı her türlü faşist saldırıların son hızıyla devam ettiğini dünya kamuoyu yakından takip etmektedir. Daha Roboski katliamı bir kaç yılı geçmemişken, savaş çığırtkanlığı yapan AKP politikalarının sonucu olarak Reyhanlı katliamı gündemden düşürülmek istenmektedir.

 

Taksim direnişi işte 'demokratik ülke ve başbakan' imajını tuzla buz etmesi bakımından da önemlidir. Dünyanın hiç bir ülkesinde görülmeyen bir saldırganlıkla sokaklara çıkan yüz binlere karşı plastik mermi, TOMA su araçlarıyla, dünyaca rekor düzeyinde gaz bombasının kullanılmasıyla, sokakta insan avına çıkan eli satırlı, baltalı faşist güruhun devreye sokulması, polisin gözaltına aldıklarına vahşice uygulamalar yapması ve daha birçok saldırı, Erdoğan iktidarının diktatör yüzünü bir kez daha göstermiştir.

 

Yine Taksim direnişi sırasında milletvekilleri gaz ve polis şiddetinden dolayı yaralanmış, hastanelere kaldırılmıştır. BDP Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, CHP milletvekilleri bunlar arasındadır.

 

Polis saldırısı sırasında yaklaşık 10 bin kişi, tamamı polisin saldırısı sonucu yaralandı. Türk Tabipler Birliği tarafından yapılan açıklamada 5 kişinin polisin açtığı ateş sonucu, darp yada aşırı gaz kullanımı sonucu katledilirken, yüze yakın kişinin ağır yaralı olduğu ifade edildi. Ethem Sarısülük'ü katleden polis ise serbest bırakıldı. Tayyip Erdoğan, Meclis kürsüsünde polise teşekkür ederek, onları cesaretlendirmeye devam etmektedir.

 

Polis saldırısı sadece eylem sırasında yaptığı saldırılarla bitmiyor. Gözaltına aldığı kadınlara yönelik cinsel saldırı ve tecavüz tehditleriyle devam ediyor.

İstanbul’da 31 Mayıs’ta gözaltına alınan 7 kadın İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde tamamen soyularak tümüyle hukuksuz ve keyfi bir ‘ince’ aramaya tabi tutuldular. İzmir’de Şakran Cezaevi’nde tutulan kadınlar kendilerine çıplak arama yapıldığını açıkladılar. Ankara’da Eylem adında bir kadın, Akrep’e bindirilirken ve araç içinde üç saat boyunca keyfi olarak bekletilirken yaşadığı cinsel saldırıyı cesaretle herkesle paylaştı.

 

Kızılay’daki eylemde gözaltına alınan D.E. uğradığı tacizi bir gazeteciye anlatırken ‘kadın ve erkeğe yönelik şiddetin birbirinden farklı olduğunu, kadınların hem dayak hem de tacizle çift taraflı saldırıya uğradığını ve şiddet üstü şiddet gördüklerini’ söyledi. Deniz, 16 Haziran günü gözaltına alınırken yaşadıklarını Facebook’ta anlattı, işittiği ‘hakaretleri’ şöyle sıraladı: Orospu, terörist, kahpe, vatan haini... Ve bir sürü sözlü tecavüz tehdidi. 

 

ETHA ve ANF muhabiri Arzu Demir ile ETHA Haber Müdürü Derya Okatan 18 Haziran günü ajanslarının ve evlerinin basılması sırasında polisin çıplak arama dayatmasına maruz kaldıklarını anlattılar. Gözaltına alınanların hemen hepsi, sözlü tecavüz tehdidiyle korkutulmaya çalışılmıştır. Yaşananların bu çarpıcı ortaklığı, kadınlara ve translara karşı uygulanan cinsel taciz ve cinsel saldırının sistematik olduğunun açık kanıtıdır.

 

Taksim ayaklanması sürecinde devlet terörü elbette sadece fiziki ve psikolojik şiddet ve baskılarla sınırlı olmadı. Hem direniş sırasında hem de direniş sonrasında Tayyip Erdoğan'ın hedef göstermesiyle gözaltına alınan yüzlerce insan tutuklanarak hapishanelere gönderildiler. Erdoğan tarafından illegal diyerek gösterilen hedeflerden biri de Ezilenlerin Sosyalist Partisi'dir. 18 Haziran günü ESP, Etkin Haber Ajansı, Özgür Radyo, SDP'ye yönelik gözaltı terörünün ardından yüze yakın sosyalist tutuklandı.

 

AKP ve Erdoğan iktidarının politikalarına karşı muhalif bir duruş sergileyen bu partiler ve basın örgütleri, her daim olduğu gibi bu kez de egemen devlet rejiminin baskısı ve tehditleriyle yüz yüze kaldılar. Demokratik bir ülke olarak belirtilen Türkiye'de bunun ne kadar aldatıcı olduğu Taksim'de yaşananlar başta gelmek üzere 10 binlerce siyasi tutsağın var oluşu, Roboski, Reyhanlı, gözaltında kayıpların, işkencelerin, her türlü yasağın, itiraz eden herkesi marjinal, terörist yada provokatör diyerek hedef gösterilmesinde açığa çıkmaktadır.

 

Bu bakımdan ne AKP ne de Tayyip Erdoğan, bugün Kürt halkının en temel Ulusal taleplerine bile tahammül edemeyerek ret ederken, müzakere aldatmacasıyla dünya kamuoyuna yalan söylemektedir.  Kürt hareketi barış sürecinde sorumlu davranarak üzerine düşen görevi yerine getirmeye çalıştığı dönemde, asıl provokasyonu yaratan AKP Lice'de karakol yapımına karşı tepki gösteren halka ateş açarak bir kişinin katledilmesine sebep olmuştur.

 

Bugün Türkiye'de eylem yapma ve ifade özgürlüğü gasp edilmiştir. Her türlü gösteri polisin şiddetiyle müdahale edilmiştir. Parlamentoda grubu bulunan BDP'nin yapmak istediği bir gösteriye bile gaz bombalarıyla saldıran bir iktidarın ve devlet yönetiminin demokratik olduğu söylenebilinir mi? Bu anlamda tüm demokratik hak ve talepler uğruna verilen mücadeleyi desteklemek haklı ve meşrudur. AKP ve Erdoğan'ın bu kadar cesaretle halka karşı suç işlemesinin nedeni AB ve ABD'den bugüne kadar aldığı destek değil midir?  Ve Avrupa halklarına gösterilen 'demokratik' imajın ne kadar aldatıcı olduğu bu son süreçte yaşananlar açıkça ortaya çıkarmamış mıdır? Bundan dolayı AKP ve Erdoğan'ın saldırgan politikalarına karşı dünya kamuoyunu bilgilendirmek, gerçekleri anlatmak ve Taksim direnişçileriyle dayanışmayı yükseltmek bir görev ve sorumluluktur.

 

TABİP ODALARI VE HEKİMLERDEN DERLENEN VERİLERE GÖRE;

  • 31 Mayıs- 27 Haziran tarihleri arasında Polis teröründen dolayı Toplam 13 İlde 8041 yaralılar olduğu tespit edildi.

Yaralanmaların içeriğini biber gazına bağlı yüzeysel yangı, yanık,  solunum sıkıntıları, astım krizi, epilepsi atakları, yakından atılan biber gazı kapsülleri, plastik mermiler ve darba bağlı kas-iskelet sistemi yaralanmaları (yumuşak doku zedelenmeleri, kesiler, yanıklar, basit kırıklardan sekel bırakacak ciddiyete sahip açık/kapalı kırıklar), kafa travmaları, plastik mermilerden kaynaklı görme kayıplarına varan göz problemleri ve  karın içi organ yaralanmaları oluşturuyor.

 

  • 5 Kişi hayatını kaybetti.

21 yaşındaki Mehmet Ayvalıtaş, 2 Haziran 2013 tarihinde İstanbul’un Ümraniye İlçesi’nde eylemcilerin arasından geçmeye çalışan bir aracın altında kalarak yaşamını yitirdi.

 

3 Haziran 2013 tarihinde Hatay'ın merkez ilçesi Antakya'da Taksim Gezi Parkı protestoları sırasında 22 yaşındaki Abdullah Cömert hayatını kaybetti. Yapılan otopside ölümün başa alınan iki darbe ile gerçekleştiği belirtildi.

 

Adana’da ise 5 Haziran 2013’te alt geçit köprüsünden düşen Komiser Mehmet Sarı ağır yaralı olarak kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirdi.

 

1 Haziran’da Ankara’daki eylemlerde ortaya çıkan kamera kayıtları sonucu bir polis memurunun silahından çıktığı ileri sürülen kurşunla ağır yaralanan Mehmet Ethem Sarısülük (26) hayatını kaybetti. Yapılan otopsi sonucu Ethem Sarısülük’ün doğrudan bir polis memuru tarafından açılan ateş sonucu öldüğü ortaya çıktı.

 

Başına aldığı darbe sonucu beyin kanaması geçiren Ali İsmail Korkmaz 10 Temmuz günü yaşamını yitirdi.

 

  • 60  Ağır yaralı var. İstanbul’da bir ağır yaralının hayati tehlikesi mevcut.  103  Kişi kafa travmasına uğradı.  11 Kişi gözünü kaybetti.  1 Kişinin dalağı alındı.

  • Ankara’da Kızılay Meydanı’na yakın bir dershanede temizlik görevlisi olarak çalışan İrfan Tuna (47) 5 Haziran 'da çalıştığı sırada polisin eylemcilere yönelik yoğun gaz bombalı saldırısının ardından rahatsızlandı ve kaldırıldığı hastanede geçirdiği kalp krizi sonucu yaşamını yitirdi. İrfan Tuna’nın ölümüne gaz bombalarının neden olup olmadığı Adli Tıp Kurumu’nun raporu sonucu anlaşılabilecek.

  • İçeride yaralılar ve doktorlar var iken 2 Haziran gecesi Ankara’da Mülkiyeliler Birliği’nde ve Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde kurulan revirlere gaz bombası ile müdahale edildi.

  • Yoğun polis müdahalesi nedeniyle çok sayıda yaralının bulunduğu Taksim Gezi Parkı’ndaki  revire 12 Haziran saat 03 sularında 5 adet gaz bombası atıldı. 22 Haziran gecesi TMMOB revirine gaz bombası ile saldırıldı.  

 

Devlet Terörüne Maruz Kalan Parti, Basın Kuruluşları

ve Kurumların Basın Açıklamaları

Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP): AKP, intikam saldırılarına başladı. Taksim Gezi Parkı ile başlayan ve tüm Türkiye'ye yayılan halk ayaklanmasının ardından Başbakan'ın talimatıyla insan avı yapılıyor. Taksim ve çevresinde,  diğer illerde yapılan gözaltılardan sonra, başta İstanbul olmak üzere partimizin ilçe binaları, üye ve yöneticilerimizin evleri, muhalif gazeteciler ve evlerine baskın düzenlendi.

 

Tüm bu gözaltılar,  AKP'nin halk ayaklanması karşısında yenilgisinin bir kez daha teyit edilmesidir. Halkın özgürlük ve demokrasi talebiyle başlattığı onur ayaklanmasını bastıramayan devlet, sosyalistlere, devrimcilere saldırarak intikam almaya çalışıyor. Partimiz, daha önce de polisin komploları ve baskınlarına maruz kaldı.

 

Etkin Haber Ajansı çalışanı alan Arzu Demir: Taksim 1 Mayıs’tan bu yana halka yasaklandı. Taksim direnişiyle bu yasak halk tarafından delindi. Eylemler sırasında sürekli haber geçen ETHA da bu nedenle hedef alındı.

 

Avukat Gülizar Tuncer: 1 Mayıs’tan itibaren Taksim emekçilere yasaklandı ve bizzat Başbakan’ın talimatıyla Gezi Parkı eylemleri sırasında halka acımasızca saldırıldı. Yüzlerce insan yaralandı, ölümler yaşandı ve saldırılar ise halen sürmektedir. Bu süreçte ETHA, Atılım, Özgür Radyo ve birçok devrimci kurumun çalışanlarının evleri yine bizzat Başbakan’ın talimatıyla baskınlar yapılarak talan edilirken, birçok devrimci gözaltına alındı.

 

ETHA Haber Müdürü Derya Okatan: AKP Taksim Direnişi'nin intikamını almak için “MLKP operasyonu” adı altında İstanbul’da ESP ilçe örgütleri ile ETHA, Atılım Gazetesinin teknik işlerini yapan Güneş Ajans, Özgür Radyo ve çalışanlarının evlerini bastı. Baskınlar sırasında İstanbul ve Ankara’da 68 kişi gözaltına alınırken, daha önceki saldırılarda yaralanan iki kişi ise sonra serbest bırakıldı. Operasyon ve aramalar sırasında  polisin hakaretleri ve tehditleriyle karşılaştık. Ben ve Arzu Demir zorla çıplak arama işkencesine maruz kaldık. Aramalarda hard disklere, ses kayıt cihazlarına, muhabir kartlarına, baret ve gaz maskelerine, kredi kartı ve para cüzdanlarına, resmi evraklara, not defterlerine  el konulurken, tüm büro talan edildi. Ve suç unsuru denilerek mutfak çalışanının önlüğüne dahi el konuldu.

 

Özgür Radyo Genel Yayın Koordinatörü Nadiye Gürbüz:  95 yılından bu yana devrimci basın olarak halktan, ezilenlerden yana bir çizgi izliyoruz. Gezi Park eylemleri sırasında da halkı yaşananlardan haberdar etmeye devam ettik ve bu nedenle hedef olduk. Yaşanan bu saldırıyı kınıyoruz.

 

Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF) Merkezi Yürütme Kurulu: Halkın gücü karşısında sizin bütün saldırılarınız, komplolarınız boşa çıkacak. Her geçen gün daha fazla güçlü ve örgütlü olacağız.

 

Devlet Terörüne Maruz Kalan Kurumlarla Dayanışma Açıklamaları

DTK: ESP’ye yönelik saldırılar tüm demokrasi güçlerine yapılmış olarak kabul ediyoruz. AKP hükümetinin bu yaklaşımını kınıyor ve polis şiddetine, gözaltı furyasına son verilmesini ve gözaltındakilerin derhal serbest bırakılmasını istiyoruz. Demokratikleşmenin toplumsallaşması açısından büyük bir adım olan Gezi direnişini bu vesile ile bir kez daha selamlıyoruz.

 

Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇHD): Gezi Parkı'nda başlayan ve devamında tüm Türkiye'ye "özgürlük" talebiyle yayılan eylemlere karşı baskı politikalarını artırarak yanıt veren hükümet, hedefine medya kuruluşlarını aldı. Gezi eylemleri boyunca basın emekçileri polisler tarafından vahşice dövülmüş, darp edilmiş, sarı basın kartı terörü estirilmiştir. En az 8 gazeteci gözaltına alınmış, daha fazlası polis şiddetine maruz kalmıştır. Gezi eylemlerinin başından beri eylemde yer alan legal parti ve kuruluşları "illegal" olarak lanse ederek bir yalanı büyütmeye ve halkı etkilemeye çabalamıştır. Bu beyhude çabanın son aşaması Özgür Radyo, Etkin Haber Ajansı ve Atılım gazetesi çalışanlarına yönelik gözaltılardır. Baskınlar kapsamında Atılım Gazetesi Genel Yayın Koordinatörü Sedat Şenoğlu'nun da evi basılmış, Özgür Radyo çalışanı Selvi Coşar evi basılarak gözaltına alınmıştır.

 

Halkların Demokratik Kongresi (HDK): Bu baskın ve gözaltılar 'intikam' operasyonudur. Gözaltıları, intikam operasyonlarını durdurun. İç düşman yaratma çabalarınıza son verin. Baskı, şiddet ve gözaltı, tutuklama ile insanları haklı taleplerinden vazgeçiremezsiniz. Dün iş makineleriyle girdiğiniz parkta ortaya çıkan direniş karşısında gösterdiğiniz hazımsızlıktan vazgeçin. İnsanlara hunharca saldırdıktan sonra Gezi Parkı'na yeni ağaçlar ve çiçekler dikiyorsunuz. Vahşetin üzerini örtmeye çalışıyorsunuz. Tüm bu gelişmeler, bizlerin ne kadar haklı, taleplerimizin ne kadar meşru olduğunu gösteriyor.

 

İnsan Hakları Derneği (İHD): Siyasal iktidar, “polisimi yedirtmem” söylemiyle işkence ve kötü muameleyi meşrulaştırmaktadır. Bu söylem terk edilmeli ve biran önce cezasızlığa son verilerek şiddet uygulayan polisler ile onların amirleri hakkında etkin soruşturma ve kovuşturma başlatılmalıdır.

 

Uluslararası Kurumlardan Açıklamalar

Uuslararası AF Örgütü (Türkiye): İstanbul’da gece yapılan kitlesel tutuklamalarla gözaltına alınan insanlar Türkiye’de polis tarafından gözaltında oldukları kabul edilmiyor. Şoke eden polis şiddetiyle dolu gecenin ardından otoriteler tutuklamaları inkar ediyor. Polis acilen ya onları serbest bırakmalı yada nerede tutuldukları açıklamalı ve aile üyelerinin ve avukatların görüşmesine izin verilmeli.

 

RSF:  Haberciye şiddette ısrar eden Polisi kınıyoruz. Güvenlik kuvvetlerinin, habercilere göz yaşartıcı gaz veya plastik mermi sıkarak, darp veya hakaret ederek, görüntülerini silmeye zorlayarak görevlerini kötüye kullanmaya ısrar etmelerini kınıyoruz.

 

BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Navi Pillay: Türk polisi ve göstericiler arasında yaşanan çatışmalardan kaygılar duymaktayız. Aşırı güç kullanan sorumluların ve güvenlik güçlerinin cezalandırılmasını istiyoruz.

 

Avrupa Gazeteciler Federasyonu (EFJ):  Atılım, Özgür Radyo ve Etkin Haber Ajansı'nda çalışan gazetecilerin evlerinde 18 Haziran'da yapılan polis baskını ve aramanın ardından gazetecilerin ve medya kurumlarının hedef alınmasını kınıyoruz.

 

Avrupa Sendikalar Konfederasyonu (ETUC):  Türkiye'deki sendikaların grev ve barışçıl gösteri çağrılarının otoriteler tarafından baskı altına alınmak istenmesi konusundaki derin kaygılarımız var. Halkın meşru talepleri karşısında Türk hükümetinin artan otoriter tavrının derin bir kaygıya sebep olmaktadır.

 

İngiltere Gazeteciler Sendikası tarafından David Cameron'a gönderilen yazı:  Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a, Avrupa ve Uluslararası yasalarla garanti altına alınmış olan ifade özgürlüğü çerçevesinde gazetecilerin haklarına saygı gösterilmesi ihtiyacını iletmesini istiyoruz. Türkiye Anayasası'nın 26. ve 34. maddeleri de vatandaşların ifade  özgürlüğünü ve barışçıl eylemleri garanti altına alıyor. Türk hükümeti, ayrıca, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (madde 10: ifade özgürlüğü ve madde 11 toplanma özgürlüğü) ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi (madde 19 ifade özgürlüğü ve madde 20 toplanma özgürlüğü) gibi uluslararası yükümlülüklerle de bağlıdır.

 

Ulusal Hukukçular Cemiyeti (NLG): Türk devletini protestoculara karşı uygulanan tüm polis saldırganlığına son vermeye, polis şiddetine, ölü, yaralı ve tutuklananlara adalet için acil soruşturma açmaya çağırıyoruz.  NLG Türkiye’deki protestoculara karşı yasadışı, aşırı ve vahşi polis şiddetini kınar;  Türk hükümetini tüm polis saldırılarına son vermeye ve polis şiddetine karşı acil soruşturma başlatmaya çağırıyoruz; Polis şiddeti sonucu ölen, yaralanan ve tutuklanan siviller için adalet ve sorumluların yargılanmasını istiyoruz.

 

AB Dış İlişkiler sorumlusu Catherine Ashton: Türkiye’deki polis şiddetini kınıyoruz. İstanbul’da ve Türkiye’nin diğer illerinde yaşanan şiddetten dolayı derin kaygı duyuyoruz. 

 

Tutsakların ve Ailelerinin Dilinden

Tutuklu ODTÜ Öğrencisi Yoldaş Aydın'dan Mektup Var! (19 Temmuz günü koşullu serbest bırakıldı)

"Merhaba, ben Ankara'da hukuksuz bir yargılama sonucu tutsak düşen 22 kişiden biriyim. Bugün tutsak edilişimizin 5. günü ve biz ancak bugün 'Bir kağıt ve kalem edinme hakkına' kavuşabildik. Tahminimce yazının size ulaşması 8-9 günü bulacak. Burada iletişim kurabilmek başlı başına bir mesele. İroniktir; ben bu yazıyı yazarken yan hücreden sesler gelmeye başladı bile: "Savunma hakkımız engellenemez!"...

 

Sesimizi sizlere duyurmakta güçlük çekiyoruz fakat sesiniz ve yüreğiniz bizlerle. Duyduk ki, mahallelerde komiteler kurulmaya başlamış. Medya her ne kadar saklamaya çalışsa da pek çok yerde protestolar nitelik kazanarak devam ediyormuş. Ayrıca forumları (ODTÜ'de çok yapılır) ve durma eylemlerini duyduk, bizi çok heyecanlandırdı. Öyle tahmin ediyorum ki ya (1 haftaya) eylemlerin içini boşaltacaklar ya da baktılar olmadı bunu da yasa dışı ilan edecekler...

 

Evet bize dair hiçbir şey söylemedim, farkındayım. Fakat bunun tek sebebi benim kötü bir anlatıma sahip oluşum ve gereksiz şakalarım değil. Şöyle ki: biz hala ne ile suçlandığımızı bilmiyoruz. Aslında biliyoruz. Bilindik 'marjinal' suçlamalar. Fakat örneğin; neden bu suçlarla sizi değil de bizi suçladıklarını anlatamadılar.

 

Biz de en son dedik ki: "Kesin bizde var bir şey. Hem bizde bir şey yoksa neden o kadar insanın içinden bizi tutuklasınlar ki?" Sonra birbirimize döndük ve "Acaba bizim ortak özelliğimiz nedir?" diye sorduk. Başından söyleyeyim herkese sorduk, aramızda hiç 'M. Kemal'in askeri' yok. Birçoğumuz Çarşı sempatizanı, ezilen kimliklerin ezilmeleri konusunda duyarlı. Fakat bir tek temel ortak özellik bulduk 22 kişi arasında. Hepimiz sosyalistiz. Bunu görünce anladık neden tutuklandığımızı. "Haa" dedik, "O mesele..."

 

AKP Ankara'daki bütün bir Gezi Parkı direnişini 22 sosyalistin yaptığı ve yaptırdığı yönünde basınç yaratmak istiyor. Ben böyle olmasını bir sosyalist olarak can-ı gönülden arzuluyorum...

 

Laf lafı daha fazla açmadan toparlamaya çalışayım. Şakası bir yana buradaki hiçbir arkadaşın, yoldaşın kendinden ve yaptıklarının meşruluğundan şüphesi yok. Bazen adalet ve toplumsal meşruiyet böyle çakışabiliyor. Normaldir, çünkü biz mülkü değil insanı temel alan bir adaleti toplumun temeline yerleştiriyoruz. Bizim toplumsal meşruiyetimiz, itimadımız tam. Gerisi de çok önemli değil, mücadeleye devam..."

Yoldaş Aydın

 

İzmir Gezi direnişi tutukluları, yolladıkları mektupla nasıl tutuklandıklarını ve hukuksuzluklara dikkat çekti.

 “Kimse Kusura Bakmasın!
Alkışlıyoruz...
Hatta ayakta alkışlıyoruz...
İçimizde ıslık çalanlar, zılgıt çekenler var...
Gülüyoruz, gülümsüyoruz. Hatta sırıtıyoruz...
İşleyen hukuk cinayetini alkışlıyoruz
Islığımız, zılgıtımız; tutuklanmamıza karar veren mahkemeye
Suçlamalara, delillere gülüyoruz, gülümsüyoruz
Tutuklanmamızı isteyen hükümete, gezi protestolarıyla birlikte düştüğü acizliğe kahkaha atıyoruz.
20 Haziran'da gözaltına alındık, 23 Haziran'dan bu yana tutukluyuz. Meçhul bir sürecin içindeyiz.
Kimimiz evimizden, kimimiz direniş alanından, kimimizde başka şehirde ailemizin yanından alınmışız. Hepimiz 'Terör örgütüne üye olmaktan, halkı galyana getirmekten' yargılanıyoruz. 'İzmir sokaklarını, caddelerini yakıp-yıkmış, polise mukavemet etmişiz, kamu malına da zarar vermişiz'
Devrimci önderlerin anmalarına, 1 Mayıslara katılmışız. Yani belgelerde hazır. Ne idüğü belirsiz 3-5 fotoğraf.
Kimimiz evli çoluk çocuk babasıyız. Kimimiz işinde gücünde, kimimizde öğrenciyiz, kimimiz ise nişanlanmak üzere...
Kimimiz hayatını düzene koymuş, kimimizde hayatını kurma telaşında...
Farklılıklarımız bir yana, ortaklığımız; 'Gezi Direnişinin tutsakları' olma gerçekliğimiz...
Yüreğimizin emekten, demokrasiden ve özgürlükten yana çarpması; bizi biz yapıyor.
Kimse kusura bakmasın; biz 'marjinal!' falan filan değiliz. Sokağa çıkan, birbirinden yaratıcı eylem yapan, slogan bulan, zulme direnen o onurlu halkın çocuklarıyız. Yani o marjinal milyonların bir parçası, o denizin bir dalgasıyız.
Evet, şuan tutsağız, okulumuzdan, çocuklarımızdan, eşimizden ve de nişanlımızdan uzağız. Ancak yüreğimiz orada; yeşilliklerin üstünde, maviliklerin altında...
Yüreğimiz yanan sokaklarda caddelerde...
Evet, evet. Biz dışarıdayız. Çünkü biliyoruz ki Gezi Direnişi, bizim direnişimiz ve direnişi selamlıyoruz. Burada her akşam saat sekizde kapatıyorlar avlumuzun kapısını. Biz pencerelerimizden size, direnişimize bir başka kapı açıyoruz. Değil mi ki hep bir ağızdan 'Her yer Taksim, her yer direniş' dedik bir defa, sloganlarımızla, ıslıklarımızla, zılgıtlarımızla, ışıklarımızı yakıp söndürerek burayı da Taksim yapıyoruz her akşam saat dokuzda.

Ve biliyoruz ki:
Yalnız değiliz
Kırıklar F Tipi'nden ve Şakran'da çarpan ve çarpmakta olan yüreklerimiz.

İzmir Gezi Direnişi Tutsakları"

 

Tutsak Annesinden Metup

Gece uyudum mu,uyumadım mı hiç bilmiyorum..

Çağlar uyuyabilmiş miydi?

Dün sabah devletin soğuk yüzü evimize gelip Çağları alıp gitmişti. O'na nasıl davranıyorlar, Çağlar ilk şaşkınlığını üstünden atabildi mi hiç bilmiyorum.

Daha cevabını bilmediğim onlarca soru var kafamda. Benim güzel oğlum bir şeylere itirazı olup alanlara inen yüz binlerce insandan farklı ne yapmıştı ki?

Bende indim defalarca alanlara, bu ülkede toplumsal duyarlılık gösteren herkes gibi, olması gerekende buydu. Herkes alanlardayken ben nasıl gitmezdim? Ben nasıl Çağlar'a gitme diyebilirdim. Hem gitme deyip oğluma, demokrasiyi, özgürlüğü dahası insan olmayı nasıl açıklayabilirdim? 

Çok üzgünüm,oğlumla beraber alınan bütün güzel insanlar için.İçim acıyor ama en çokta ülkemin geldiği bu noktaya için içim acıyor.Servetlerine servet katmak isteyen,kendi geleceğinden başka kimseyi düşünmeyen koskoca insanlar kurtuluşlarını bu çocukları tutuklamakta bulmuşlardı işte..

Bir anne olarak en çokta bu benim canımı yakıyor işte…

Çiğdem Korkut

 

Tanıkların Dilinden

İngiliz ulaşım sendikası, RMT den delegasyon üyeleri :

“Protestoya tazyikli su ve göz yaşartıcı bombalarla saldırıldı, sular protestocuları kor etmek için fosforlu asitlerle karıştırılmıştı. Yaşlı bir kadının hava alabilmek için güçlükle soluduğunu, çocukların kor bir panik içerisinde kaçışlarını gördük. Kalabalık inanılmaz bir şekilde bu provokasyona şiddetle değil, şarkılar ve sloganlarla karşılık verdi. Bu polisin daha fazla göz yaşartıcı ve plastik mermi gaz kullanmasını önlemedi...     

Göstericiler tazyikli suyla yan sokaklara atılırken, birçoğu daha önce maruz kaldıkları polis saldırılarından dolayı gaz maskeleri ve koruyucu gözlükler takıyorlardı. RMT bayrağımızı sallayarak ve onların yanında kalarak dayanışmamızı gösterdik. Birkaç dakika sonra bize de içerisinde asit bulunan tazyikli sularla saldırıldı...”

 

NUT Öğretmenler Sendikası Yöneticisi Martin Powell-Davies

“Delege ziyaretimizi unutulmaz kılacak Gezi parkı işgaline son veren polis saldırısı emrine Erdoğan karar verdi. Taksim meydanına bir kaç metre ötede, yan sokakta bulunan otelimiz her yerde oluşturulan polis duvarının bir başka mekanı olmuştu; meydanda sürekli göz yaşartıcı bomba ve tazyikli su kullanılıyordu... Polis sürekli olarak Divan Oteline kaçan göstericileri bile takip ediyordu ve kapılarından içeriye tazyikli su atıyorlardı...

Bizimle meydan arasından çevik kuvvet hattı duruyordu ve tazyikli suyla donatılmış TOMA’larla tehdit ediyorlardı. Kokan duman ve deri yanmalarının TOMA’larda atılan sudan kaynaklandığını anlamamız biraz zaman aldı. Bu kimyasal spreylerin yarattığı ıslaklık protestocuların nefes almasını zorlaştırıyor ve kusmaya yol acıyordu... Eğer İngiliz ve Amerikan hükümetleri gerçekten kimyasal silah kullanımından kaygı duyuyorlarsa, o zaman kendi ittifakları olan Erdoğan’a kendi insanlarına karşı bu spreyleri kullanmamasına dönük baskı yapmakla başlayabilirler...”
 

Alman Yeşiller Partisi Eşbaşkanı Claudia Roth,

“Kaçmaya çalıştık, ama polis bizi takip etti. Savaş gibiydi, ben yasayan tanığım. Kadın ve çocuk demeden göz yaşartıcı bomba kullandılar”.

 

Sosyalist Parti Avrupa Parlamentosu Milletvekili Paul Murphy

“Bugün, büyük gösterinin başlamasından yarım saat sonra dolan Taksim Meydanına, sayıları 300 bini bulan halk bütün sokaklardan akmaya devam etti.

Başbakan Erdoğan’ın yanıtı çok vahşiydi. Protestoculara karşı aşırı gaz kullanımı, işgale katılanların çadırlarının yakılması, sivil polisin protestoculara bıçak ve sopalarla saldırılması gibi acımasız polis saldırısı vardı. Türk Tabipler Birliğinin yaptığı değerlendirmeye göre 4 binden fazla yaralı var ki gerçek sayı bunun çok üstündedir. Ve şuana kadar 3 insan yaşamını yitirdi. ”

 

Tutsaklar Listesi

Kırıklar 1 Nolu F Tipi Hapishanesi Buca/İzmir

İzzet Uysal

B1-46 Nolu Koğuş

Ozan Adıyaman

B-45 Nolu Koğuş

Ali Hüseyin Ahirci

B1-46 Nolu Koğuş

Vedat Yener

 

İbrahim Kaya

B-45 Nolu Koğuş

Hakan Polat

B1-46 Nolu Koğuş

Erhan İnal

 

Akgün Irgat

B-45 Nolu Koğuş

Çağlar Korkut

 

Cem Barış

 

Çakıl Sait Özdemir

 

Sercan Üstüntaş

 

Süleyman G. Yerdut

 

Mehmet Polat

 

Görkem Özer

 

Barış Bulut

 

Müslüm Güvendir

 

Ali Hizmetçi

 

Emre Kaplan

 

Miraç Vayiç

 

Ulaş Arslan

 

Merhmet B. Yalçın

 

Orhan Yıldız

 

Görüş Atıcı

 

Yasin Sünger

 

Soner İnanç

 

Burcu Koçlu

 

Serdar Gür

 

Mehmet Y. Kızıltaş

 

Erol Özdemir

 

Hüseyin Gülbitti

 

Abdullah Yüksel

 

Şakran Kapalı Kadın Hapishanesi Aliağa/İzmir

Gizem Türkmen

 

Pınar Türk

 

Elif Kaya

 

Esra Ayyıldız

 

Burcu Koçlu

 

Kezban Doğan

 

 

 

İzmir Kırıklar 2 Nolu F Tipi Hapishanesi

Taner Aka

B1.4.46 Nolu Koğuş

Denizcan Aydın

C5 80 Nolu Koğuş

Cihan Ağtaş

C5 80 Nolu Koğuş

Yadigar Vuruşaner

B.1.40 Nolu Koğuş

Ali Yılmaz

B2 5. 63 Nolu Koğuş

Hasan Koç

B1 4. 46 Nolu Koğuş

Yusuf B. Özkan

B1. 4.46 Nolu Koğuş

Birkan Sabaz

B2 5.63 Nolu Koğuş

Mazlum Demir

C5 81 Nolu Koğuş

Mert Atmaca

C5 81 Nolu Koğuş

Can Deliduman

C1 45 Nolu Koğuş

Erdal Kozan

C1 45 Nolu Koğuş

Akın Can

B.1.38 Nolu Koğuş

Osman Nuri Orhan

B.2.5.63 Nolu Koğuş

Soner Temel

B.1.37 Nolu Koğuş

Hikmet Tanıl

B.1.38 Nolu Koğuş

Bayram Balyan

 

Mahir Çağlar

B.1.37 Nolu Koğuş

Eren Tayşan

 

Yener Çıracı

B.1.40 Nolu Koğuş

 

Ankara Sincan Kadın Kapalı Hapishanesi

Hazal Kangal

C.2-5 Nolu Koğuş

Gizem Bayram

C.2-5 Nolu Koğuş

 

Bakırköy Kadın Kapalı Hapishanesi İstanbul

Çiçek Otlu

 

Goncagül Telek

 

 

Edirne Yüksek Güvenlikli F Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu

Emek Ulaş Suna

C-3/76 Nolu Koğuş

İmran Aydın

A6/16 Nolu Koğuş

Şahin Yeşilırmak

A6/16 Nolu Koğuş

Ulaş Bayraktaroğlu

A6/16 Nolu Koğuş

Sıtkı Güngör

 

Okan Danacı

 

Ergün Üzüm

 

Çağrı Aydoğan

 

Mehmet Kara

 

Emre Kaya

 

Erzurum H Tipi Hapishanesi

Çetin Kirsiz

 

Can Koçak

 

Dağlar Delen

 

Özgün Kaya

 

Özcan Kaya

 

Mukamet Çelik

 

Ali Sağlık

 

Kocaeli C Tipi Hapishanesi

Vedat Gündüz

 

Mesut Bulut

 

Kürkçüler E Tipi Hapishanesi

Mahmut Yiğit

 

 

 

Tekirdağ 1 Nolu F Tipi Hapishanesi

Boran Atıcı

B2 57 Nolu Koğuş

Ali Haydar Akdeniz

B2 57 Nolu Koğuş

Ersin Topçu

B2 57 Nolu Koğuş

Dinçer Ergün

 

Erdal Demirhan

 

Alp Altınörs

 

Ali Karaçay

 

Ali Sönmez Yanar

 

Emrah Görtaş

 

Erhan Baybekman

 

Hasan Tunç

 

Hüseyin Şahin

 

Mustafa Diren Saygılı

 

Salih Coşar

 

Sercan Genç

 

Ümit Yetik

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

bottom of page